facebook sharing button Share
twitter sharing button Tweet
pinterest sharing button Pin
email sharing button Email
sms sharing button Share
linkedin sharing button Share
messenger sharing button Share
reddit sharing button Share
whatsapp sharing button Share
arrow_left sharing button
arrow_right sharing button

Kuran'daki Çelişkiler Çelişkilerin Sebebi Hakkımda

İlk önce dinimi bildirmek istiyorum, gelenekçi İslamcı'lara anti-tez olduğumu biliyorum ama inancıma göre Hakk'a yani Mutlak Gerçeğe hizmet eden ona kulluk eden gerçek müslüman benim, eldeki tüm delillere rağmen Kuran'ın tahrif edildiğini kabul etmeyen ve bu gerçeği örtmeye çalışanlar ise görüşüme göre müslümandan daha çok kafire yakındırlar (kafir Arapça gerçeği örten demektir). Allah onlara hidayet etsin.

Bazıları “mürtedi (yani dinini değiştireni) öldürün” hadisi (Buhârî, Cihad, 149) üzerine canıma kastedebilir ama ben kesinlikle dönmedim, sadece Hakk'a, Gerçeğe hizmet etmeye çalıştım, İslam kelimesinden de anladığım odur yani müslim kişi Gerçeğe, Hakk'a teslim olan kişidir, işte onlardan biri de benim. Zaman içinde Gerçeği, Hakk'ı algılayışım değişti, Kuran'ın tahrif edildiği gerçeğini zaman içinde kabul etmek zorunda kaldım ama Kuran'a batıl karıştığına emin olduğum andan itibaren tekrar hiç bir ortak koşmadan Hakk'a hizmet etmeye devam ettim. Nasıl Allah'ın varlığından birliğinden eminsem Kuran'ın tamamının Allah kelamı olamayacağına o kadar eminim. İşte iman budur, kişinin inancından emin olmasıdır. O yüzden de şehit olma riskini kabulleniyorum ve Hakk'ı yobazlara (bkz. Bakara 170: Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde, “Hayır, atalarımızdan gördüğümüze uyarız” dediler. Ya atalarının aklı bir şeye ermemiş, doğru yolu bulamamışlarsa! ) rağmen tebliğ edeceğim, inşallah. Öldürülmem İsa'nın (as) canına kasteden Ferisilerin yaptığı gibi ancak görüşlerimin yayılmasına yardımcı olur.

Yine de ben gelenekçi İslamcılara şunu bildireyim:

Ben hadislere yalan karıştığına da kaniyim ama hadisleri tümden red etmem, gerçeği bulup Hakk'a ulaşmak için tahrif edilmiş Kuran'dan ve yalan karışmış hadislerden yararlanırım, çünkü özünde Allah kelamı olan tahrif edilmiş Kuran'ın ve özü peygamber sözü olan yalan karışmış hadislerin içinde hikmetler saklı olduğunu bilirim.

Gelenekçilere göre İslam'ın şartı 6'dır. Kuran'da böyle bir özet yoktur, gelenekçiler bu özeti Cibril adıyla meşhur bir hadise dayandırırlar.

Abdullah b. Ömer'in, babası Hz. Ömer'den naklettiği bu hadis şöyledir:

"Bir gün Rasûlullah (s.a.s.)'in yanında bulunduğumuz sırada âniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğru peygamber (s.a.s.)'in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve:

"Ya Muhammed! Bana İslâm'ın ne olduğunu söyle?" dedi. Rasûlullah (s.a.s.): "İslâm; Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt'i hac etmendir." buyurdu. O zat: "Doğru söyledin." dedi. Babam dedi ki: "Biz buna hayret ettik. Zira hem soruyor, hem de tasdik ediyordu."

Bana imandan haber ver?" dedi. Rasûlullah (s.a.s.): Âllah'a, Allah'ın meleklerine kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına şerrine inanmandır." buyurdu. O zât yine: "Doğru söyledin." dedi.

Bu sefer:

"Bana ihsandan haber ver?" dedi. Rasûlullah (s.a.s.): " Allah'a O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür." buyurdu. O zat:

"Bana kıyametten haber ver?" dedi. Rasûlullah (s.a.s.) "Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir." buyurdular. "O halde bana alâmetlerinden haber ver." dedi. Peygamber (s.a.s.):

"Câriyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir." buyurdu. Babam dedi ki:

Bundan sonra o zat gitti. Ben bir süre bekledim. Sonunda Allah Rasûlü bana: "Ya Ömer! O soru soran zatın kim olduğunu biliyor musun?" dedi. "Allah ve Rasûlü bilir." dedim.

"O Cibrîl'di. Size dininizi öğretmeye gelmişti." buyurdular. (Buhârî, İman 1; Müslim, İman 1).



Ben bu hadiste geçen 6 şarttan 5ine kesin inanıyorum, sonuncusu olan kadere ve hayrın ve şerrin Allah'tan olduğu konusunda ama tereddütlerim vardır, şöyle üzerinden tek tek gideyim:

1. Allah'ın varlığına birliğine iman ediyorum.

2. Meleklerinin varlığına iman ediyorum.

3. Vahiy ürünü kitapları olduğuna iman ediyorum ama hepsinin de tahrif edildiğini biliyorum.

4. Vahiy alan peygamberleri olduğuna iman ediyorum.

5. İlahi adalete ve adaletin bir şekilde öldükten sonra da vuku bulacağına yani ahirete iman ediyorum.

6. Kader konusunda ise sıkıntılıyım. Bu maddenin Cibril hadisine eğer tamamen uydurma değilse bile Emeviler dönemi eklenerek peygamberin (sas) torunları öldüren Yezid'i haklı çıkarmak maksadıyla yani onların kaderinde zaten ölüm vardı ben sadece vesile oldum diyen Yezid'i haklı çıkarmak maksadıyla uydurulduğuna inanıyorum.

Ayrıca İslam'ın şartlarının özetlendiği bazı ayetler de vardır Bakara 177 ( Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanan; malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren; namazı dosdoğru kılıp zekâtı ödeyen; antlaşma yaptığında sözünde duran; sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar işte bunlardır; gerçek takvâ sahipleri de yine bunlardır.) ve Nisa 136 ( Ey iman edenler! Allah’a, Rasûlü’ne, Rasûlü’ne indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaplara imanda sebât edin! Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhireti inkâr ederse, koyu bir sapıklığa sapmış, haktan tamâmen uzaklaşmış olur.) gibi. Bunlarda kadere iman geçmez.

“Arif için din yoktur” diyen İbn-i Arabi'yi, onu tekfir eden ibn Teymiyye'yi, Mesnevisini Allah'ın vahyi olduğunu ve içine batıl karışmadığını iddia eden, bazı kişilerin Allah'a şirk koşarak yanlışlıkla “Mevlana” yani Mevlamız” dedikleri Celaleddin Belhi'yi ve özellikle de “Dinin terk edenin küfürdür işi / Ol ne küfürdür, imandan içeru” diyen Yunus Emre'yi saygıyla anıyorum. Bu kişilerin hepsinin de geleneksel İslam'a göre falsoları vardır ama hepsi de müslüman kabul edilir. Benim de falsolarım olabilir ama esas gerçeğe yani Hakk'a teslim olan gerçek müslüman benim.

Zamanında felsefeyi ve aklı red ederek ehl-i sünnet ve ehl-i tarikat mezheplerini evlendiren İmam Gazali'den de öteyim. Amacım sadece tüm İslam mezheplerini birleştirmek değil, tek Tanrı'ya iman etmiş olsalar bile kitapları tahrif edilen tüm Hrıstiyanlık ve Yahudilik gibi dinleri de birleştirmek. Özünde Hakk'a yani gerçeğe ulaşma, hakkı batıldan ayırma gibi bir misyonu olan din akla bilime aykırı olamaz, olan kısımlar tahrif edildiğinden aykırıdır. Bu şekilde rasyonalistine, ateistine, deistine bile şemsiye olacak onların fikir özgürlüğü sağlayacak olan benim fikirlerim, benim İslam yorumumdur.

Özetle “dinde zorlama yok” diyen Bakara 256 ayetinin hak olduğuna fakat bu ayete muhalefetle dinde zorlama yapılmalıdır diyen kıtal (öldürme ayetleri) ayetlerinden mesela Enfal 39 ve Tevbe 29 ayetinin batıl olduğuna inanırım. Dini bu ayetlere göre zorla yayarsanız, sadece müslüman görünümlü riyakarlar elde edersiniz, İslam dininin özünde riya büyük günahtır, hal böyle iken nasıl da müslüman geçinenler Hakk'tan dönüp din adına yüzyıllar boyunca katletmişler boyun eğenleri riyakarlar yapmışlardır? Din için yapılan zorlama riyakarlar yetiştirir, riyakarlar da gerçeği Hakk'ı örterler. Gerçek muhalif fikirlerin çarpışması sonucu çıkar, o yüzden fikir özgürlüğü şarttır.

Mustafa Kemal Osmanlı'nın yozlaşmış din anlayışına anti-tez olabilmiştir ama Sünnisi ile Alevisi ile laiki ile tüm inanmış ve inanmamışlara sentez olamamıştır.

Türkiye'yi hatta dünyayı birleştirecek olan benim fikirlerimdir. Türkiye'yi ne Sünniler, ne Aleviler, ne tarikatçılar, ne cemaatçiler, ne kemalistler bir araya getirebilir. Bütün bu gruplara fikir özgürlüğü tanıyacak şey benim İslam yorumumdur.

Tüm vahiy ürünü kitaplar tahrif edilmiştir, bu kitaplardaki çelişkilerden dolayı hiç biriyle çelişkisiz bir hukuk sistemi yaratmak mümkün değildir. İslam'a göre Allah'ın yeryüzündeki halifesi insandır, o yüzden yeryüzü ile ilgili kanunları da insanlar yapmalıdır.

Bir müslüman eğer Kuran'ın tamamının Allah kelamı olduğuna inanıyorsa, o kişi laik olamaz, en azından “...Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin taa kendileridir...” diyen Maide 44 ayeti buna engeldir, daha da bir çok ayet vardır tahrif edilmiş Kuran'da bir müslümanın hem laik hem müslüman olmasını engelleyen. Ancak ben Kuran'ın tahrif edildiğini biliyorum, öğretimi derme çatma çelişkili temeller üzerine değil sağlam çelişkisiz temeller üzerine kuruyorum. Vatana, millete, ümmete hayırlı olurum inşallah.

En son olarak 20 seneye yakın bir sürede yazdığım içinde çok güzel tevriyeli, cinaslı şiirlerinde bulunduğu kitabımı tavsiye ediyorum. Aşağıda da bu kitaptan beni özetleyen bir alıntı yapıyorum:

Dindar (No. 275)

Geliyor artık sana bu din dar
Hakikatin peşinde ayrılma ve ol hakiki bir dindar


Açıklama:

Kitabımın sonuna gelirken inşallah sizi çelişen fikirlerime bunaltmadım. Şöyle bir özet geçersek 1964 yılında doğdum, 1999 yılına kadar laik eğitimden geçtim ve Atatürkçüydüm. 1999 yılında ilk ruhsal depremimi hemen hemen Kocaeli depremi ile aynı anda yaşadım. Daha sonra bu depremler 2002 ve 2004 senelerinde tekrar ettiler. Laik görüşü bırakıp, ehl-i sünnet mezhebine yakınlaştım dış ritüeller içimdeki imandan daha kuvvetli gelmeye başladı. Kızma (No. 41) ve Kızma (No. 214) şiirlerimin açıklamalarında belirtildiği üzere Burhan'ın mezhebinden Doğan'ın mezhebine yakınlaştım, sonra ikisini de bir yerde ret ettim. Hah işte bu Tez (No. 257) adlı şiirimde bahsettiğim tezlerin ve antitezlerin kendi içimde çarpışma durumu.

Kendi içinde çeliştim aynen Çelişki (No. 160) şiirimde bahsettiğim gibi. Bir yerde laikliğin iyi olduğu şartlanmasıyla yetiş diğer yanda gönderde İslam sembollü bayrağı sev. Bu bendeki çelişki çoğu TC vatandaşında vardır, yani bendeki bir yamukluk değil ama belki beni herkesten fazla rahatsız etti; o yüzden bu çelişkinin bertarafı için çalıştım. Ben çalışırken TC de boş durmadı 1999 yılının katı Atatürkçü laiklik anlayışı, AKP partisinin 2002 yılında başa gelmesi ile yumuşadı. Fakat ben 2002'den yani AKP'nin başa gelmesinden önce ehl-i sünnet mezhebine kaymaya başladım ve hep onların tezlerini okudum bu böyle 2009 yılına kadar geldi ta ki, ehl-i sünnet mezhebinin de açmazları olduğunu idrak edene kadar. İlk önce Atatürkçülüğü terk ettim, sonra ehl-i sünnet mezhebine yaklaşsam da, ehl-i sünneti de terk ettim yani bir yerde terki terk ettim. Ehl-i sünnet mezhebinin açmazlarını yazmak belki ayrı bir kitabın konusu, belki ilham rüzgarları eserse burada da biraz değinirim ancak şu sonuca geldim İslam'ın özü ehl-i sünnet mezhebinin tezinin aksine laik düşünce ile ittifak yapabilir. Bu bir yerde bir reform demek, kafamın içindeki bu yeni anlayış kadim İslam inancının teferruatlarıyla çatışsa da özüyle çatışmaz. İslam'ın özünde Hakkı yani gerçeği arayış vardır, yalan haberleri İslam'dan çıkartırsanız gerçeğe daha çok yaklaşırsınız ama hangi haber yalan hangisi doğru? Kıstas ne olacak?

Benim cevabım şu: çelişkili haberleri yani ayetleri ve hadisleri bir birleriyle mukayese edip çelişkili olanlarından en az birinin yalan olduğu sonucu çıkartır, -kitabımda bir ara yerdiğim ama şimdi sevdiğim düz yani klasik mantıkla düşünürseniz- yalan haberleri elimine edip sonuca gidersiniz. Yöntem kafamın içinde; tam ne demek istediğimi anlatabilmek için çok da kalın olmayan bir kitap yazmak yeter esasında ama şu an kafamda kitabı nasıl başlayacağımı nasıl bitirebileceğimi hemen hemen herkesin anlayacağı şekilde nasıl yazacağımı bilemiyorum ama çözümü biliyorum.

Her neyse İslam hak dindir diyoruz, kimisi de cihat kimisi de barış dini diyebilir ama hakikat şu ki İslam hem barışı teşvik eden hem de savaşı teşvik eden unsurlarla gelen bir dindir, özünde çelişki vardır yani, bunu idrak edebilirseniz çözüme yaklaşırsınız. Allah bu çelişkilerle bir yerde de imtihan murat etmektedir, bu çelişkilerin bir çoğundan aklınızı kullanarak kurtulmanız mümkündür. Biraz sonra ehl-i sünnet mezhebine kısa bir eleştiri yapmak istiyorum ama şu konuyu bağlayayım her ne kadar uç noktalara kadar gitse de hakikatten ayrılmayan bir kişi İslam dininden de ayrılmaz. İşte dinde reformun anahtarı budur.

Ehl-i sünnet mezhebini eleştirmeye geçmeden önce şunları tekrar anlatayım. Ben Allah'ın birliğine, gayb alemine ve buradaki melek, cin gibi varlıkların varlığına, bunların vahy edebileceğine, vahiy ürünü kitaplar olduğuna, bunları getiren peygamberler olduğuna inanıyorum, kendim de Kuran'daki manevi güçleri bir fiil tecrübe ettim, kendim de vahiy olmasa bile ilham denen olgunun varlığına müşahede ettim. Bunların etkisi altında hatta bir ara 76 No'lu “Akıl” şiirimde yazdığım üzere aklımı bile ret ettim sadece vahiy ürünü kitapla ve sonuca gitmeye çalıştım ama zaman içinde kendi yolumu yapmaya çalışırken ehl-i sünnet mezhebini anlamaya çalışırken, ilk önce hadislerin içine çelişkili bilgilerin sonra da Kuran'da çelişkili bilgilerin farkına vardım. İlk tepkim, hadisleri ve ehl-i sünnet mezhebini terk edip sadece Kuran ve Kuran'a muhalefet etmeyen hadislerle kendi yolumu çizmek oldu ama orada da zorluklara rastladım. Bu arada hadis<>hadis çelişkilerini ve hadis<>Kuran çelişkilerini anlamak için “Uydurulan Din ve Kuran'daki Din” adlı kitabı tavsiye ederim.

Bakın şu sıralar Müslümanlar birbirini öldürüyorlar, hepsi de Kuran'daki ayetlere ve/veya hadislere tutunarak kendisinin hak yolda olduğunu diğerinin haksız olduğunu savunuyor. Halbuki sadece hadislerin içinde değil Kuran'ın içinde de çelişkili ayetler bulunuyor. Ehl-i sünnet mezhebi Kuran'da çelişkili ayetler olduğunun farkında bu çelişkinin bertarafı için ise geliştirdikleri yöntem nesih-mensuh yöntemi. Yani önce gelen ayetin hükmü sonra gelen ayetin hükmüyle çelişiyorsa sonra gelen ayet önce gelenin ayetin hükmünü nesh ediyor yani kaldırıyor, nesh eden ayete nesih, nesh edilen ayete mensuh ayet deniyor. Böyle çok ayet var mesela içki 4 ayetle haram kılınıyor1 ilk gelen ayetler içkiyi tam manasıyla yasaklamıyor veya miras ayetleri ilk önce vasiyet emredilirken sonradan Allah payları kendi bildiriyor. Bu ayetler ışığında ehl-i sünnet mezhebinin çıkardığı sonuç, “varise vesayet yoktur”.2 Ama nesih-mensuh ayetler sadece teferruatla alakalı değil işin özü ile de alakalı. Mekke'de gelen daha çok barışı ve emreden ayetler sonradan savaş ve cihat ayetleri ile nesh ediliyor, hatta Mekke'de uhrevi kazanç övülürken Tevbe 293 ayetiyle dünyevi kazanç amaç güdülmeye başlanıyor. İlk gelen ayetlerle Muhammed'e (s.a.s) bir çok ayetle senin görevin sadece tebliğ etmektir deniyor mesela Rad 40 ile “Onlara va’dettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu alsak da senin görevin sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek ise bize aittir. “ denmesine rağmen daha sonra tebliğ görevi kalkıyor Muhammed (s.a.s) onların üzerine bir tür veli oluyor ve sonra gelen ayetler iyiliği emret kötülükten men et diyor.4 Yani eskiden mesela içki içene “içme bu sağlığına zararlı” veya “faiz verene senin ahirette durumun kötü olacaktır” deyip dini tebliğ etmek düşerken daha sonradan kurulan din devletinde sadece tebliğ ile kalınmıyor günah işlediği düşünülen şahıslara ceza veriliyor. Bu şekilde sonra gelen ayetlerle İslam dini hoş görü ve barış dini olmaktan uzaklaşıyor despot ve cihat dini haline dönüyor. İslam barış dinidir diye iddia edenler, ilk gelen ayetlerin etkisinde kalıyorlar, cihat edenler sonra gelen ayetlerin tesiri altında kalıyorlar. Sonra çelişkili ayetler ve hadisler yüzünden birbirlerine düşüyorlar ve dinlerine de toz kondurmak istemiyorlar ama ben kondurmak durumundayım. Sadece insan sözü olan hadislerde çelişkili haberler yoktur, Kuran'daki ayetler içinde de çelişkili ayetler vardır işte bu çelişkiler yüzünden Kuran'a dayalı statik kanun sistemi yaparak devlet yönetmek çok zordur ve bence imkansızdır.

Kuran'da çelişkili ayetler var şu manaya da geliyor bir yerde, Kuran'da iki ayet birbiriyle çelişiyorsa iki ayetten en az bir tanesi yalandır. Şimdi bu fundamentalistleri çok kızdıracak ama ben ancak Hakka ibadetle yükümlüyüm yani gerçeğe hizmet etmekle yükümlüyüm İslam dininin özü budur, bazı yalan ayetler yüzünden işin özünden dönmeyeceğim evet Kuran'a yalan ayetler sızmıştır, buna Kuran'daki diğer ayetler şahitlik ederler. Ehl-i sünnet mezhebi de nesih-mensuh vardır diyerek Kuran'daki çelişkileri kabul etmiş olur halbuki Kuran'daki diğer ayetler ne diyor?

Rum 30: Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

Yunus 64: Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah’ın sözlerinde asla değişme yoktur. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.

Kaf 29: “Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim.”

Ama ehl-i sünnet mezhebi ne iddia ediyor? Allah sözünü hükmünü değiştirdi diyor, ilk önce mesela içki helaldi, hatta namaza sarhoş çıkmamak kaydıyla içki içmek serbestti ama sonradan Allah sözünü değiştirdi ve içkiyi haram kıldı diyor, Sadece bununla da yetinmiyor, içki helalken haram oluyor ama bu eskiden sadece tebliğ gerektirirken sonradan cezai suç oluyor.

Ben iddia ediyorum ki, Allah'ın sözünde değişiklik olmaz genel kural olarak önce gelen ayet sonra gelen çelişkili ayetin hükmünü kaldırır ama bu genel kural bazı istisnalar da olabilir Allah akıl vermiş, ben iddia ediyorum ki Kuran'a şeytandan ayetler sızmıştır, ve genelde bu sonra gelen ayetlerdir. Ben yalnız Hakk'ı yani gerçeği çaptırmaktan korkarım, ehl-i sünnet mezhebi yobazları beni korkutamazlar diye büyük konuşmayayım ama beni daha çok Hakk'a asi olmak korkutur. Gerçek budur. Allah diğer Tevrat ve İncil gibi kitaplarında sözüm ona sözlerinde dış kaynaklar tarafından değiştirilmeyeceğini bildiriyor, ama Kuran iddia ediyor ki, Allah'ın sözü olan Tevrat ve İncil'i değiştirdiler. Yani bazı dış güçler Allah'ın sözlerini değiştirebiliyorlar ama Allah'ın kendisi kendi sözünü değiştirmez, O “ol” deyince olur.

Benin inancıma göre dinler özünde iyidirler ve fakat teferruatta hepsine şeytan sızmıştır buna rağmen dinler tarihte çıkarttıkları savaştan daha çok savaş önleyerek insanlığın inkişafında çok büyük pozitif roller üstlenmişlerdir. Ben bir din düşmanı değilim, dindarlara inançlara saygım var ancak insanlar nasıl barış ortamında daha medeni yaşatırım diye düşünüyorum bu durumda dinlerin özleri olmasa bile bazı teferruatları dünya barışını sarsıyor. Hakikat bilgisi dinlerin dogmalarına bazı yerlerde ağır basıyor.

Yukarda ehl-i sünnet fıkıh mezhebinin açmazlarına değineceğimden bahsetmiştim. Bu açmazlar teferruatta olduğu gibi usulünden de kaynaklanıyor. Mesela bir örnek vereyim Hanefi mezhebine göre içtihat yapılırken sırasıyla 1) Kuran'daki ayetler 2) Hadisler 3) İcma 4) Kıyas önem arz ediyor. Halbuki kıyas yani bugünkü tabir ile akıl çok daha önemli, Kuran'ı niye mesela hadislerden daha önemli tutuyorsun. Çünkü kıyas yapıyorsun, ve Allah'ın sözünün kul sözünden daha önemli olduğu sonucuna varıyorsun. Vahiy'i anlamada kıyas te en başta önem arz ediyor, kıyas yani akıl yoksa vahyin ne değeri var. Din ne vaat ediyor? Ölümsüzlük vaat ediyor ama bazı şartları var, dinsizlik ölümsüzlük vaat etmiyor belki daha fazla dünya zevki sunuyor, te en başta sonsuz ahiret hayatını sonlu dünya hayatına kıyas ediyorsun kimisi din yolunu kimi inançsızlık yolunu seçiyor. Kıyas çok önemli vahiy kadar önemli benim usulümde.

Ehl-i sünnet fıkıh mezhebinin diğer bir açmazı da daha evvel de bahsettiğim üzere nesih-mensuh usulü. Esasında doğru tespit Kuran'da çelişkili ayetler var ama niye sonra gelen önce gelenin hükmünü kaldırsın, bence Allah'ın sözünde değişiklik olmaz bence sonra gelen dış kaynaktan geliyordur çok büyük ihtimalle ama yine de bir ilk gelen çelişkili ayetle kıyas etmekte fayda vardır.

Ehl-i sünnetin diğer bir açmazı da, teoride der ki, hadis önce de gelse sonra da gelse ayetin hükmünü nesh edemez ama pratikte ettirir, Kuran zinaya verilen ceza ev hapsi ve sopa cezasıdır ama pratikte ayeti hadisle nesh eden çelişkilerle dolu ehl-i sünnet fıkıh mezhebi zinakar evli ise Kuran'a muhalefetle recm eder.

Başka problemler de var ayetlerin hadislerle nesh edilmesi konusunda; Bakara 256 ayeti dinde zorlama yoktur derken mürtedin yani din değiştirenin öldürülmesine hükmeder ehl-i sünnet mezhebi bir hadis üzere.

Esasında bunlar çok geniş anlatıp bir kitap konusu yapmak mümkün ama bu kitabı ben yazarım ama benden ilham alan başka bir Hakk sevdalısı yazar bilemem. Tavsiyem ehl-i sünnet mezhebinden korkmayın veya Allah'tan yani Hakk'tan daha çok korkun, çelişkilerle dolu ehl-i sünnet sizi mürtedlikle suçlayıp canınıza kastedebilir ama ehl-i sünnete değil Hakk'a borçlusunuz.

Son olarak ehl-i sünnetin bir de “Kuran mahluk değildir” iddiası açmazı var, iddia ederler ki, Kuran Allah'ın sözüdür ve aynı onun gibi yaratılmış değil ezeli ve ebedidir yani halk edilmiş değildir yani mahluk değildir. Bunu ret edenleri de zındıklıkla suçlarlar ben de onları şirkle suçluyorum. Kuran'a göre nasıl Kuran Allah'tan bir kelime ise İsa (a.s.) da Allah'tan bir kelimedir. Allah'ın kelimeleri ezeli ve ebedi ise yani yaratılmış değilse İsa (a.s.) da aynen Kuran gibi o zaman mahluk değildir. Bu ne demek o zaman iki tane ezeli ebedi varlık oldu biri Allah diğeri İsa (a.s.). Olmaz Allah'ın kelimesi mahluk değildir diye iddia etmek şirktir.

İçtihat usulüme de az çok değindim biraz daha detaylandırmak ve bilimsel yazmak tabii ki mümkün ama bu kitabın konusu değil. Ama içtihat usulümden bazı örnekler vereyim. Mesela Bakara 256 ayeti Tevbe 29 ayetinden önce gelmiştir, Tevbe 29 ayeti şeytandan bir ayettir o yüzden rahmani olan Bakara 256 Tevbe 29 ayetini nesh eder.

Müslümanın görevi Rad 40 ayeti üzere iyiliği emretmek değil tebliğ etmektir. İçki şişelerinin üzerine “içkinin çoğunun zararlı olduğu” yazılabilir, faiz tamamen yasaklanmaz ama faiz veren veya alana imzaladığı mukavele ile faizin haram olduğu tebliğ edilir, cezası Allah'a bırakılır.



Hakkımda daha çok bilgi almak için bu bağlatıyı tıklayın.

Hakkımda daha da çok bilgi almak isterseniz kitabımı bu bağlantıdan okuyun.